| Aşık Veysel Ölümünün 39. Yılında Datça’da Törenle Anıldı. * Foto Galeri ve Slayt İçin Tıklayınız! >> Türk şiirinin üstat ismi Aşık Veysel, ölümünün 39.yılında Datça Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenle anıldı. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şubesi ile Datça Belediyesi ve Datça Müzik Sevenler Derneği tarafından düzenlenen Aşık Veysel anma etkinliği 25.3.2012 Pazar günü Datça Belediyesi Bülent Ecevit Kültür Merkezinde büyük bir katılımla gerçekleşti. | * Aşık Veysel Ölümünün 39. Yılında Datça’da Anma Etkinliği Videoları * Slayt Sunumu | Murat Yıldırım | Şener Tokcan | Abbas Tan | Mehmet Ceylani | Datça Musiki Koro | Aşık Veysel’in 39.ölüm yıldönümü münasebetiyle yapılan etkinlikte Araştırmacı-Yazar Abbas Tan,Aşık Veysel’in hayatını,yaşadığı kültürünü ve felsefi yönünü bütün yönleri ile anlattı. Aşık Veysel’in yaşadığı yer olan Ozanlar diyarı Sivas ve Sivas’ta tarihte yaşanan olayları ve yine Sivas’ta yaşayan Aşıklar, ozanlar, dervişler hakkında bilgiler sundu. Aşık Veysel’in yaşadığı kültüründeki Tanrı-Doğa-İnsan anlayışını şiirleri ile anlatılmasının inceliklerine değindi. H.B.V.A.Kültür Vakfı Başkanı Murat Yıldırım, Aşık Veysel’in Halk müziğine katkılarını anlattı, Datça’da bir Cem ve Kültür evine ihtiyacın olduğunu, bunu kendilerinin hayata geçirmeyi hedeflediklerini ve bu konuda Belediye ile birlikte tüm Datça halkının katkı sunmalarını istedi. Kendilerinin yaptığı bu tip etkinliklerinin Datça’yı yurtiçi ve yurtdışında tanıtımı konusunda etkili olduğunu söyledi. Datça Belediye Başkanı M.Şener Tokcan ise günün önemine değindi ve bu tür etkinliklere katkılarının devam edeceğini söyledi. Datça Müzik Sevenler Derneği Başkanı Doğan Can ise katılımcılara teşekkür konuşması yaptı. Mahalli sanatçı Ali Ekber Bayar Aşık Veysel’den türküler okudu. Datça Müzik Sevenler Derneği THM Korosu tam bir dinleri örneği sundu. Yaşları 16 ile 73 arasında çeşitli mesleklerden oluşan 23 kadın ve erkekten oluşan koro, Şef Suna Sönmez eşliğinde Aşık Veysel’in onbir türküsünü seslendirerek katılımcıları etkilediler. Halk Ozanı Mehmet Ceylani (Küçük Mahzuni) ise Datça’lılara tam bir resital verdi. Salonu coşturan türkülerle, deyişlerle güzel bir gece yarattı. Etkinlik sonunda katkılarından dolayı Belediye Başkanına, sanatçılara ve Araştırmacı – Yazar Abbas Tan’a plaket verildi. İkinci akşam Araştırmacı-Yazar Abbas Tan Vakıf binasında yapılan söyleşide Alevi öğretisinin inceliklerini anlattı, Alevilikle ilgili soruları cevaplandırırken Halk Ozanı Mehmet Ceylani de arada okuduğu türkülerle geceye ayrı bir renk kattı. BASINDAN ETKİNLİĞİMİZ * Haberler Com Web Sitesi >> * Kayseri Haberim Web Sitesi >> * Beyazgazete Haber Sitesi >> * Medya73 Com Haber Sitesi >> * Haber3 Com Web Sitesi >> Abbas Tan'ın Konuşma Metni. 25.03.2012 AŞIK VEYSEL anma etkinliği konuşma metni 25.3.2012 Datça Bir insan düşününüz ki çocuk yaşlarında görmeyi kaybedecek,yaşamın her alanını göremeden, anlayarak doya doya yaşayacak. Çevresindekilerin bilemediğini bilen,göremediğini gören, anlayamadığını anlayan ve insanların anlayacağı dilden anlatan bir insan portresi ve adına Aşık Veysel (Veysel Şatıroğlu) densin. Öncelikle Veysel’in doğup büyüdüğü,yaşadığı topraklara bakalım.Burası Sivas,nasıl bir Sivas. Toprağından ozan fışkıran,çilelerin yaşandığı ama sazın susmadığı,deyişlerin söylendiği,semahların dönüldüğü bir bölgedir Sivas. 1894 yılında doğup ,21 Mart 1973 yılında hakka yürüdü ve 22 Mart 1973 günü toprağa verildi. Aşık Veysel’in yaşadığı Sivas’ta yaşananlara bakalım. Danişment devletinin kurulduğu bir bölgedir Sivas.650 yılında tıpkı Pir Sultan Abdal gibi Pülümür’den Şebinkarahisar yakınlarında bir yere gelen ve buradan Bizanslıların zulmüne kafa tutan SİLVANUS vardı. Taraftarlarıyla birlikte idam edilmişlerdi ve mekan Sivas’tı. 1400 yılında Timur’un Sivas kalesini kuşatmasından sonra yapılan antlaşmada kan dökülmeyecekti. Evet, kan dökülmedi ama 7-8 bin insan ya boğularak yada elleri bağlanarak kuyulara atıldılar. Buda Sivas’ta yaşandı. 1517 Nurali Ayaklanması Sivas’ta. 1518 Şeyh Celal ayaklanması Sivas’ta. 1525 Zünnü ayaklanması Sivas’ta. 1526 Kalender Çelebi ayaklanmasının başlangıç yeri Sivas 1560 Pir Sultan Abdal’ın ZULME BAŞKALDIRMA ve DARAĞACINA GİDİŞİ Sivas’ta. 1598 Karayazılı Abdulhalim bey isyanı Sivas’ta. 1919 4 Eylül Sivas Kongresi Cumhuriyetin temelinin atıldığı kararın verildiği yer de Sivas. 1921 Koçgiri olayı Sivas’ta. 1978 4 Eylül 1978 birinci Sivas olayları Alibaba mahallesi baskını Sivas’ta. 1993 2 Temmuz Madımak olayları,37 insanın hayatını kaybettiği ve Cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak sloganları ile bir binanın içerisinde 35 insanın yakıldığı,bağbarlığın,vahşetin ayyuka çıktığı yer yine Sivas’tı. Aşık Veysel’in büstünün kendi memleketinde dikilmesine izin verilmeyen bir ildir Sivas. Aşık Veysel’in Sivas’ta dikilmek üzere yapılmış olan heykeli hala İstanbul’da sürgünde bekliyor. Daha buna ilave edilecek birçok olaylar Yaşanmış Sivas ilinde. Bütün bunların arkasındaki gerçekler nedir sorusuna bakalım. Sivas, ozanlar yatağı bir yerdir. Veysel’den önce yaşamış Veysel’in döneminde hatta ondan sonraki dönemlerde yaşamış sayılamayacak kadar çok ozan yetiştirmiştir Sivas. Pir Sultan Kul Himmet 1500 - 1600) Cogi Baba ilk sivil örgütlenmeyi başlatan Kul Hüseyin, (1500 - 1600) Er Gaip Abdal, (1500 - 1600 Pir Sultan'ın oğlu) Pir Mehmet, (1500 - 1600) Pir Sultan'ın oğlu Kemteri (Sefil Kemter) Şarkışla (1750 - 1818 Kul Veli (Abdal Veli) Şarkışla (1750- 1853 ) Feryadi (Hüseyin Konaş), Şarkışla (1855 - 1940) Aşık Ruhsati (1856 - 1899 Deliktaş) Serdari (Aşık Hacı) (Çolak) Şarkışla (1835 - 1931 ) Agahi Veli , Şarkışla (1850 Feryadi ( Deli Derviş ) (Kul Yusuf) , Kangal (1824-1904) Ruhsati Mustafa, (Cehdi, İcadi) Deliktaş (1835 - 1911) Aşık Veysel Şatıroğlu, Şarkışla (1894 Zaralı Halil Söyler (İnce Halil) (1906-1964 Dertli (Sefil Hüseyin) ( Kale Köyü- Sivas Feryadi (1914 - 1987) Emsali (1900 - 1978) Kul Sabri (1851 - 1931 Hüyük) Feyzullah Çınar Divriği (937-1983) Muhlis Akarsu (1900 - 1993) Devrani Şarkışla(1928 - 1993 ) Aşık Ali İzzet Özkan Şarkışla1902 - 1981 ) İbrahim Aslanoğlu (1920 - 1995)Noksani Baba (1900-2000 Kangal) Kangallı Araboğlu Ali Kızıltuğ Divriği (1944 - Divriği) Şah Turna Rıza Arslandoğan , Divriği 1952 Cemal Acar (1957 Gürün Sefil Gülhani (Mehmet Kargı) Gürün. Aşık Emsali (Kangallı)Sefil Selimi (Ahmet Günbulut) 1933 Şarkışla Aşık Talibi Coşkun 1904 Şarkışla Aşık Kasım Karşı 1959 Divriği Abdullah Papur Ateşe semah duran Hasret Gültekin Birde bunlara taş çıkartacak cinsten zalim birisi Hızır Paşa yada Hınzır Paşa’da Sivas’ta çıkmış Ozanlık,aşıklık nedir,ne tip mesajlar verirler. Zamanlamayı nasıl hesap ederler. Bunları irdelemeden Aşık Veysel’i anlamak zor olsa gerek. Aşık geleneğindeki sevgili birçokları için sevdiği bir insandır. Kadın yada erkek aşık için karşı cinstir ama Aşık Veysel için farklı bir sevgili ve sevgi vardır. Onun sevgilisi, inancından ve Alevi öğretisinden aldığı hoşgörü ve insan sevgisidir. Yaşama olan inancı ve direnci hem Aşık Veysel’i ayakta tutmuş hemde eğitimin,sanayinin önemine vurgu yaparak insanın, insanlığın,doğanın geleceği ile ilgili kaygılarını dile getirirken çözüm önerilerini de bulunduğu coğrafyadaki öğretide olduğu gibi şiirlerindeki satır aralarına sıkıştırmış ve kuşaktan kuşağa aktarılmasına imkan tanımıştır. Doğa anlayışı aşık Veysel’e Kara toprak dedirtmiş,ağaç dedirtmiştir.orman dedirtmiştir. Usta çırak ilişkisi aşıklık geleneğinde olmasına rağmen Veysel’de bunu pek göremiyoruz. Ustası olmamasına rağmen, kültürel ve inançsal anlamda görev üstlenmiş Dedelerden,pirlerden,mürşitlerden duydukları ve dinledikleri onu oldukça etkilemiş ve bağlamayı çalmayı öğrenmesinde buda etkili olmuştur. | AŞIK VEYSEL 79 yıllık yaşamının Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine denk gelmesi iki farklı yönetim ve rejimde yaşaması belki de onu aşıklık anlayışının dışında farklı bir yerlere de taşımış olabilir. Bu yüzden Aşık Veysel ve yaşamını üç bölüm olarak incelemek daha yerinde olacaktır.Birincisi yaşadığı coğrafya,İkincisi aldığı kültür,Üçüncüsü yaşadıkları. Çocukluğunda yakalandığı çiçek hastalığından bir gözünü kaybetmesi sonra oyun oynarken diğer gözünü kaybetmesi ve dünyayı göremeden,renkleri tanımadan tarif etmesi. Aldığı kültür gereği sese,saza bağlanması. Dedelerin,pirlerin ve Mürşitlerin söylemlerinden etkilenmesi. Osmanlı döneminde duydukları ve Cumhuriyet döneminde yaşadıkları,rejimin değişmesi, Birinci aşamada Veysel’in hayat hikayesi öncelikle bilinmelidir. 1894 yılında Sivas ili Şarkışla ilçesinin Sivralan köyünde dünyaya gelmiştir. Bu köy Osmanlı zulmünden kaçarak barınabilmek için geldiği adına EMLEK bölgesi denen dağlar arasına sıkışmış bir bölgedir. Aile köy şartlarında,birçok imkanlardan yoksun yaşayan yüzlercesinden birisidir. Araştırmacıların yaptığı çalışmalarda gözleri açıkken hatırlayamadığı olaylar bir yana bir gözünü kaybettikten sonra tek gözle oyun oynarken düştüğünde akan kanın rengini hatırlaması,bunun dışında gördüğü hiçbir şeyi hatırlaması dikkate alınırsa. Bir renk,bir cisim,bir yaşamı hemde 79 yıllık koca bir dönemi kafasında yorumladığı,hayallerle süslediği dünyayı,doğayı bir çerçeve içerisine alması onu Aşık Veysel yapmıştır. Çocukluğunda köye gelen Dedeler,Dervişler inançlarının gereklerini yerine getirirken bugün de olduğu gibi ellerinde bağlama ile gezerler. Cemlerde deyişler,düvazlar, şathiyeler, methiyeler bağlama eşliğinde okunur söylenirdi. O duygu yüklü söylemlere birde cemlerde okunan Gülbanglar eklenince dinleyenlerin kolay kolay unutamayacakları, belleklerinden silinmeyecek birer hazine yüklenmektedir. Görmese bile dinlemesi insanda kalıcı etki bırakan bu olaylardan Aşık Veysel etkilenmiş olmalı ki bu geleneği farklı bir versiyondan ele almıştır. Yıl 1967 veya 1968 olmalı. Dedemle Adana’dan Kayseri’ye geldik ve buradan da köyümüze Sarız İncemağara köyüne gideceğiz. Aşık Veysel de Ankara’dan Kayseri’ye gelmiş Sivas Şarkışlaya Sivralan köyüne gidecek. Hergün her saat araba bulmak mümkün değildi. Araç beklerken Aşık Veysel’in Dostlar Çeyevinde olduğunu öğrendik. Dedemle birlikte çayevine gittik. İnsanlar Aşık Veysel etrafında toplanmış konuşmaları dinliyorlardı. İçeri girdiğimizde yer gösterdiler. Dedem Veysel’e yaklaştı selam verdi “imanım merhaba ben Sarız’dan Cafer-i Gango dediğinde Veysel baba elinde tuttuğu Fötr şapkasını masanın üzerine doğru uzattı ve ayağa kalktı. Dedem de kafasındaki Fötr şapkasını çıkarttı ve birbirlerine sarıldılar. Sohbet sırasında mutaasıp bir Kayserili dedemden Alevi öğretisindeki dört kapı anlayışını sorduğunda dedem konuşma arasında Ateş,Su,Hava ve Topraktan bahseden Aşıkın sevdiği Allah’a huzur Aşkın kitabını aşkehli okur Görünen kainat aslı dört unsur Toprak,su,hava,suzan olmalı Kainat dört unsur bir cihan olmuş Gizli hazineler hep beyan olmuş Hak aşıklarına hak ayan olmuş Marifet insanda izan olmalı .. diye uzunca bir şiir okuduktan sonra sayın Aşık Veysel o Davudi sesi ile Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yarim kara topraktır. Beyhude dolandım, boşa yoruldum Benim sadık yarim kara topraktır. Nice güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü istediğim topraktan aldım Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi Kazma ile dövmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktır
Adem'den bu deme neslim getirdi Bana türlü türlü meyve bitirdi Her gün beni tepesinde götürdü Benim sadık yarim kara topraktır. Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan, elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sadık yarim kara topraktır İşkence yaptıkça bana gülerdi Bunda yalan yoktur herkes de gördü Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi Benim sadık yarim kara topraktır. Havaya bakarsam hava alırım Toprağa bakarsam dua alırım Topraktan ayrılsam nerde kalırım Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor Merhem çalıp yaralarım düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sadık yarim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar Dünyaya bırakır ölmez bir eser Gün gelir Veysel'i bağrına basar Benim sadık yarim kara topraktır. “ şiirini okuduğunda o küçücük çayevi alkıştan iniliyordu. Buradan şu sonuca varabiliriz. Aşık Veysel’in doğaya aşıklığı,sevgisi onun gözlerinin görmeyişinden kaynaklanmıyor. Onun inancından,kültüründen ve bulunduğu şartlardan kaynaklanıyor. Aşık Veysel şiir yazmıyordu,içinden geldiği gibi söylüyordu. Ondaki hafıza,bilgi birikimi onun gözlerinin görmemesine, kalem tutamamasına mani değildi. O kalem tutmuyordu ama dünyaya mal olmuş sazı yani bağlamayı tutuyordu.Geleneği ve yeniliği yaşamasını ve yaşatmasını bilen birisi idi. Aşık Veysel kendisini pek anlatmazdı ama bir şiirinde bakınız ne diyor. (Karacaoğlan, Dertli, Yunus soyum var>Mansur’a benzeyen bazı huyum var) Başka bir şiirinde: “Elimden bir dolu içtim Türlü türlü derde düştüm.” diyerek yaşadığı kültürün derinliklerini anlatmaktadır. Aşık Veysel’in oğlu Ahmet Şatıroğlu arkadaşımdır. Görevim gereği Kayseri’den Sivas’a ayda iki defa gider bugünlerin meşhut Madımak otelde bir gece kalır giderken yada dönüşte Şarkışla’ya uğrayıp Cemil Çetin ve Ahmet Şatıroğlu ile birlikte çok güzel günler geçirirdik. Ahmet’in anlatımlarında Aşık Veysel’in yaşamında Ahmet Kutsi Tecer’in çok büyük yeri vardır. Onun isminin dünyaya duyurulmasında,Köy Enstitülerinde müzik öğretmenliği yapmasında yine Bedri Rahmi Eyüboğlu, İsmail Hakkı Tonguç,Sabahattin Eyüboğlu ile tanışmasına neden olmuştur. Hasanoğlan, Yıldızeli, Çifteler, Ladik, Gölköy Öğretmen Okulu’nda müzik eğitim vermesi son derece önemlidir. Alevi Bektaşi geleneğinde tanrı-Doğa-insan bütünlüğü, devriye anlayışını, öylesine düzgün işlenmiş ki Veysel bu özelliği ile aşıklık geleneğinin dışına bir kez daha çıkmıştır. Hakla hakk olma özelliğini şiirinde dile getiriyor.
Saklarım gözümde güzelliğini Her nereye baksam sen varsın orada Kalbimde saklarım muhabbetini Koymam yabancıyı sen varsın oradaBaşka bir şiirinde Hayyam’a görünmüş kadehte, meyde Neyzen’e görünmüş kamışta,neyde Veysel’e görünür mevcut her yerde Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar Eğitimin önemini öğrencilerine yada kendisinden sonra gelenlere şiiriyle nasıl anlatıyor. “Dünyanın en zengin aklını gördüm Sermayesin sordum dedi ki okul. İnsanlara hizmet yaptığın yardım, Merhametin duygum dedi ki okul.“ diyor. Tanrı-Doğa-İnsan anleyışı gereği kendi hakk dediği tanrısı ile bakınız nasıl sohbet ediyor. “Kainatı sen yarattın Her şeyi yoktan var ettin Beni çıplak dışar attın Cömertliğin nerde senin.” Gözlerinin görmeyişi, onu zaman zaman etkilemiştir. Öyle ki: “ Kuş olsan da kurtulmazdın elimden Eğer görsem idi göz ile seni” derken biraz da adeta feleğe kahretme çıkıyor. “ Dünya tebdil oldu durum değişti, Kimi aya gider kimi cennete”derken,bilime verdiği önemi anlatmaya çalışmaktadır. İnsanlar arasında kesinlikle ayrım yapmayan Aşık Veysel bu konudaki düşüncelerini dile getirirken; Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'iHep Adem'in oğlu kızıBeraberce şehit gazi Yanlış var mı ve neresi Veysel şiirlerinde hep nasihatta bulunmuştur. Hoşgörünün sevginin elden bırakılmaması gerektiğini şiirlerinde dillendirmiş.BİR KÜÇÜK DÜNYAM VAR İÇİMDE BENİM, MİHNETİM, ZULMETİM BANA KAFİDİR, GÖRENLER DAR GÖRÜR GENİŞTİR BANA, SOHBETİM, ÜLFETİM BANA KAFİDİR. TÜRLÜ TÜRLÜ SEDA VERİR AĞAÇLAR Yel estikçe dalgalanır dalları Türlü türlü seda verir ağaçlar Tertip olmuş kuğu gibi dilleri Türlü türlü seda verir ağaçlarYel değdikçe ince dallar ses verir Yeşil yaprak etrafına sus verir Aşılarsan meyvesini has verir Türlü türlü seda verir ağaçlar
Balta gelir yalağından yadeder Usta gelir keman yapar ud eder Yanık sesli kaval ne feryadeder Türlü türlü seda verir ağaçlar Davul olur gümbür gümbür gümüler Zurna olur ince sesle ininler Gıranata derdlerimi yeniler Türlü türlü seda verir ağaçlar
Kalem olup her lisanda okuyor Ana sesi ciğerimi yakıyor Dallarda çeşitli kuş şakıyor Türlü türlü seda verir ağaçlar
Gülü yetiştirir dikenli çalı Arı her çiçekten yapıyor balı Kişi sabır ile bulur kemali Sabretmeyen maksudunu bulamaz
Abbas Tan |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder