Araştırmacı Yazar Süleyma Zaman'ın Hızırşah Külliyesi Etkinliği ile ilgili yazısı..!Datça, çok şirin bir kent. Bu kente tarihsel boyutunda bakıldığında çok önemli bir kültür hazinesine sahip olduğunu ve üstün bir medeniyete mekân olduğunu vurgulamak isterim. Bu kentin en büyük kültür Hazinesi İyon Medeniyet’inin bu bölgelerde beden bulmasındandır. İyon Medeniyet’nin en belirgin özelliği çok önemli felsefe okullarına, filozoflara, tarihçilere, şair ve ozanlara sahip olmasıdır. Bu medeniyette tıp, tarih ve matemetik alanında da önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bu bölgelerde, Herodot, Tales, Hippokrates, Herekleitos… vs gibi ünlüler yaşamıştır. İşte bu bölgede bulunan Datça’ya (16.07.2010 günü) vardığımda geçmişte burada yaşamış olan tüm bu insanları belleğime taşıdım ve onlara sevgiler sundum. Onların geçmişte solumuş olduğu havayı solumak, onların yürüdüğü topraklara basmak, girdikleri denize girmek…beni çok mutlandırmıştır. Tüm Anadolu’da olduğu gibi, Datça’da da geçmişte çok farklı inançlar, farklı etnik guruplar ve farklı kültürler yaşamıştır. Aslında bunlar bizim yaşadığımız toprakların ne kadar zengin bir külltüre ve zengin insan kaynaklarına sahip olduğumuzun bir göstergesidir. Datça’da, bir yandan Kilise kalıntısı; Alevi-Bektaşilerin bu bölgede etkin bir konumda yaşadıklarını kanıtlayan eski Bektaşi Dergâhı’nın kalıntısı ve günümüzün inanç merkezi olan Cami görüntüleri bu zenginliği kanıtlayan çok önemli verilerdir. Konuşmacı olarak çağrıldığım Datça’da dostlarımız bizlere çok yakın ilgi gösterdiler. Bu ilgilerinden dolayı başta Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şubesi Başkanı Murat Yıldırm’a ve Vakfın tüm yöneticilerine teşekkür ediyorum. Datça’ya gelip oradaki vakfa destek sunan Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez’e; Hacı Bektaş Veli Anadolu Vakfı Okmeydanı Şubesi Başkanı sevgili dostum Kamil Aykanat’a ve Gazi Cemevi Başkanı ve İnanç Önderi Dede Veli Gülsoy’a şahsıma gösterdikleri yakınlıktan dolayı teşekkür ediyorum. Anadolu’da açığa çıkmamış birçok Anadolu Eren’inin ve karşıtına dönüştürülmüş (Yani dergâh özelliği bırakılmamış) birçok Dergâh bulunmaktadır. Ama zamanla bazı duyarlı dostlarımz çevrelerinde buldukları veya farkına vardıkları bu dergâhları ortaya çıkarıyorlar ve onlara sahip çıkmaya çalışıyorlar. Söz konusu dergâhların gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için mücadele ediyorlar. Şurası bir gerçek ki Osmanlı Döneminde birçok Alevi-Bektaşi dergâhına el konulmuş ve bu dergâhların çoğu işlevsiz bırakılmış veya Cami’ye çevrilmiştir. Özellikle 2. Mahmut’tan (1826) sonra birçok Bektaşi Dergâhı kapatılmış birçoklarına da Nakşî Şeyhleri yerleştirilmiştir. Uzun süre açığa çıkmamış ve sahip çıkılmamış bir Bektaşi Dergâhlarından birisi de Datça’da ortaya çıkarılmıştır. Datça’da ki Hacı Bektaş Anadolu Vakfının başkanı ve yöneticileri bu dergâhı farketmişler ve ona sahip çıkmışlardır. Söz konusu bu dergâh Hızırşah Köy’ünde bulunmaktadır. Hızırşah Dergâhına ilk girdiğimizde içeride bulunan kapartamalarda ve oyuklarda tamamen Bektaşi simgelerinin olduğunu gördük. İçeriye girer girmez hemen tam karşımızda Elif-i Tac bulunmaktadır. Elif-i Tac; Bektaşilerin başlarına giydikleri tac’dır. Bu Tac’ın Hacı Bektaş tarafından Anadolu’ya getirldiğine inanılır. Elif, Arap abce’sinin ilk harfidir. Elif Bir’i temsil eder ve her şey Bir’den çıkmıştır. Bu anlamda da Elif-i Tac; bir simge olarak takılır ve buna göre her şey Bir’den geldi ve Bir’e dönecektir. Dergâh’ta ki kapartmalara incelediğimizde bu Elif-i Tac içinde aşağılara doğru; Bir’ler, Üçler, Beş’ler, Yediler ve Onikileri temsil eden simgelerle karşılaştık. Dikkatli bir bakış bu simgeleri hemen fark eder. Ayrıca bu kabartmalar içinde semah dönen bir kadın figürü de vardır. Bu kadın figürünü inanç önderi Veli Gülsoy farketti ve bizlere gösterdi. Ayrıca dergâhın her dört köşesinde benzer kapartmalarla karşılaştık. Bu kapartmalar Alevi-Bektaşi öğretisinin temelini oluşturan dört kapıyı simgelediğine dönük bir kaanatın doğmasına neden olmuştur. Binanın dışında bulunan mezar taşlarına baktığımızda, dergâhın arka tarafında bulunan iki mezar taşının oniki dilimli kapartmalı olduğunu ve birisinin tepesinde küreye benzer bir simge bulunduğunu gördük. Bu yapılı mezar taşlarının Bektaşi’lere ait olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Hızırşah Dergâh’ının bir Bektaşi Dergâhı olduğuna kuşku yoktur.Hızırşah Köy’ünün de geçmişte bir Bektaşi Köyü olması büyük bir olasılıktır. Çünkü Hızır ve Şah sözcükleri Alevi-Bektaşi literatürüne uygun sözcüklerdir. Hızır, insanların özünde bulunan açığa çıkmamış güzel ve iyi duyguların koşullar oluştuğunda bedenlenip açığa çıkmasının adıdır. Bu bir imgesel tasarımdır. Şah ise, Alevi-Bektaşi öğretisinin en üst makamını, topluluğun en büyüğünü temsil eder. Bu anlamda da Hızırşah bu bölgede yaşamış olan Bektaşilerin en büyük temsilcisi konumunda bir önder olarak karşımız çıkmaktadır. Bu dergâhı farkedip ona sahip çıkan dostlara teşekkür ediyoruz. Bu dergâhın kaç yıllık olduğu bilinmemektedir. Söz konusu bu yapının gerek arkeolglar ve gerekse etnograflar tarafından incelenmesi ve bu konuda bir üniversiteden yardım istenmesi yerinde olacaktır. Çünkü taşların üzerinde tarih mevcut değildir. Bu dergaın yaşının ancak taşların tarihlendirilmesi ile uygundur. Datça’da Alevi-Bektaşilği yaşatmaya çalışan tüm canlara en içten sevgilerimi sunuyorum….. 22.07.2010 |
19 Eylül 2012 Çarşamba
Süleyma Zaman'ın Hızırşah Külliyesi Etkinliği ile ilgili yazısı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder